25 Eylül 2016 Pazar

Adı Çıkmış Bir Tebaa, Görünmez Vatandaşlar Kuzeybatı Anadolu’da Türk Milli Hareketine Karşı Kuzey Kafkasyalı Direnişi 1919-23 (Bölüm 6) (*)


Adı Çıkmış Bir Tebaa, Görünmez Vatandaşlar Kuzeybatı Anadolu’da Türk Milli Hareketine Karşı Kuzey Kafkasyalı Direnişi 1919-23 (Bölüm 6) (*)


Anzavur’un Hayaletini Öldürmek: Çerkez Direnişi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Doğuşu

1922’nin Ekim’inde gerçekleştirilen büyük çaplı bir Kuva-yi Milliye karşı atağı, kongrenin ayrılıkçı emellerine son noktayı koydu. Mustafa Kemal’in kuvvetleri Güney Marmara’ya son derece kanlı bir baskında bulundular, söylenenlere göre yalnızca Susurluk’ta otuz üç ileri geleni ihanet uçundan idam ettiler (66). Liderleri (Çule) İbrahim Hakkı’nın da aralarında bulunduğu birçok Şark-ı Karip Çerkesleri Temin-i Hukuk Cemiyeti üyesi ya Yunan adası Midilli’ye (Lesbos) sürgüne gönderildiler ya da sınırdan geçerek Batı Trakya’ya firar ettiler (67). 1923 baharı itibariyle, muhtemelen yirmi binin üzerinde Kuzey Kafkasyalı Yunan topraklarında derme çatma mülteci kamplarında yaşıyordu. (Anzavuroğlu) Kadir’in de bulunduğu bazı kişiler ise Anadolu topraklarına geri dönüş planlarına başlamıştı. Kadir ve birçok kişi, Yunan devleti tarafından eğitilip korundu ve 1923’te Ankara karşıtı yeni bir isyan başlatmak umuduyla, Güney Marmara’ya en az üç kez silahlı sefere yollandı (68). Bu muhalif Çerkesler’in tüm çabaları başarısızlıkla sonuçlandı.

1923’ün Haziran’ında, Ankara hükümeti süregelen bir direnişin köklerini kazımaya karar verdi. 1923’ün Mayıs ve Kasım ayları arasında, Gönen ve Manyas civarındaki toplam kırk üç köyde yaşayan yaklaşık 10,000 Kuzey Kafkasyalı, cebren Doğu Anadolu’ya sürüldü (69). Türkiye Büyük Millet Meclisi, tam bir yıl sonra 1924’ün Nisan’ında, Gönen ve Manyas’taki yirmi sekiz Çerkes ileri gelenlerinden oluşan bir liste hazırladılar – “vatan hainleri”- ve bu kişileri Türk vatandaşlığından çıkardılar. Haklarında belli başlı bir suçlama olmamasına rağmen, meclis tutanaklarına göre, İzmir’deki kongre katılımcılarıyla birlikte Kurtuluş Savaşı sırasındaki işbirlikçilik yaptıklarına ve direniş eylemlerinde yer aldıklarına kanaat getirilebilirdi (70).

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk on yılında, Çerkesler de diğer Müslüman “azınlık” unsurları gibi önceden tasarlanmış bir baskı harekâtının odak noktasındaydılar. Kafkas dilleri ve hatta “Çerkes” lakabının bile kamuda kullanımı yasaklandı (71). Devletin içişleri görevlileri, 1930’lara kadar dolaşan bir Çerkes isyanı söylentisine karşı silahlı oldukları bilinen muhacir Çerkes işçilerin ve Kuzey Kafkasyalılar’ın Güney Marmara’da bulundukları yerleri ve hareketlerini titizlikle izliyorlardı (72).

Fakat Atatürk’ün ölümü sonrasında, Kuzey Kafkasyalılar resmi olarak haklarına kavuştular. 1950’den itibaren,  eğitim ve dış politika aktivizmine tahsis edilen çeşitli Kuzey Kafkasya diaspora örgütleri (dernekler) ortaya çıktı (73). Türkiye’de son zamanlarda, Çerkesler tarafından en yaygın olarak kullanılan dil olan Adige dilinde radyo ve televizyon yayınları başladı. Çerkeslerin “ihanet” tarihi açık toplantılarda çok istisnai olarak gündeme getirildi (75).

Miroslav Hroch, Doğu Avrupa’da milliyetçilerin toplumsal kökenlerine ilişkin çığır açıcı çalışmasında, “parçalanmış milliyetçilik” adını verdiği fenomeni tanımlıyor. Hronch’a göre, milli bilincin etkin bir düzenleyicisi olarak burjuvazinin (politik ya da ekonomik) geç gelişimiyle birlikte bir kitle hareketine doğru evrilmemiş olan bir milliyetçilik, başarısızlığa uğrar (76). Bu durum, Güney Marmara’daki Çerkesler’in durumuna, bir de bu açıdan bakmayı teşvik ediyor. Henüz kuruluş aşamasında olan İstanbul tabanlı bir hareket, Osmanlı İmparatorluğu diasporası arasında Kuzey Kafkasya milliyetçiliğini yükseltmeye teşebbüs etti. Şimali Kafkas Cemiyeti gibi birçok grup, genellikle Kuzey Kafkasya’daki çağdaş meselelerle ilgileniyordu. Bu sırada, 1. Dünya Savaşı’ndan önceki yıllar zarfında, İstanbul’daki seçkin çevreler de Adigece neşriyat ve okullar kurma konusunda başarı sağlıyorlardı (77).

Fakat bu çabaların Türk Kurtuluş Savaşı sırasında Güney Marmara’da olan bitenle çok az ilgisi vardı. Anzavur Çerkes milliyetçiliğiyle ilgili herhangi bir açıklamada bulunmamıştı. İngiliz ve Osmanlı beyanları da benzer şekilde; Şark-ı Karib Çerkesleri Temin-i Hukuk Cemiyeti’nin de temsil ettiğini iddia ettiği unsurlar üzerinde çok küçük bir etkiye sahip olduğunu belirtiyor. Güney Marmara’daki Kuzey Kafkasyalıları, Mustafa Kemal’in Kuva-yi Milliye Kuvvetleri’ni reddetmeye iten en can alıcı etmenler; seçkinler arasındaki politik güvensizlik ve yaygın sosyal ve ekonomik memnuniyetsizlikti.

(*) Devam edecek



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder