11 Nisan 2015 Cumartesi

Güney Marmara Bölgesi, Misyalılar ve Bölgenin Kısa İlkçağ Tarihçesi (Mustafa Özcan, 11 Nisan 2014)


Güney Marmara Bölgesi, Misyalılar ve Bölgenin Kısa İlkçağ Tarihçesi

Yaklaşık olarak Kuzey Batı Anadolu’yu ve Trakya‘nın tümünü kapsayan Marmara bölgesinin dört alt bölümünden biri olan Güney Marmara, başta Marmara ve Ege’deki ulaşıma uygun kıyılar olmak üzere yüksek verimlilikteki tarımsal üretime uygun arazi sahipliliği nedeni ile Megapol İstanbul’un hinterlandı sayılmaktadır.  Ayrıca Güney Marmara, florasındaki endemik bitki çeşitliliği ve faunasının benzer doğal zenginliği nedeni ile de tarih boyunca pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmış bir coğrafya da olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bu özellikleri yönüyle, hem bu coğrafyada yaşayanlar, hem de konuya ilgi duyup entelektüel merakı olanlar için genel bilgi aktarıcı olan, Bölgenin ismen bilinen ilk yerleşimcileri Misyalılar’dan itibaren ele alarak ilkçağ tarihini inceleyen, ancak kısa olan bir makale hazırlamak yerinde bir girişim olacaktır.

Tarih hakkındaki bilgilendirmeye geçmeden önce, Bölgenin fiziki olarak durumu ve sınırlarının geçtiği yerler hakkında coğrafi bir değerlendirme yapmak gerekir diyorum.
Coğrafya, insan ve insan yapısı olgularla doğa arasındaki fizik temelli ilişkileri betimleyen ilk bilim dalı olarak bilgi tabanını her şeyden önce doğanın iklim ve yüzey şekillerinden başlayarak inşa ettiğinden, bölge kavramı da havza, deniz, göl, nehir, dağ, ova ve iklim gibi olguların yarattığı doğal sınırlar esasına dayandırılarak belirlenir.
Bu kapsamda şimdi konuya coğrafi mahiyetten bakarak Güney Marmara’nın Wikipedi’de bölgede dört il olarak verilen tanımındaki yanlışı düzelterek sınırlarına göz atalım (*).

“Güney Marmara, Marmara Bölgesi'nin güneyini teşkil eden Yalova, Bursa, Balıkesir, Çanakkale ve Bilecik illeriyle, bu illerin ilçeleri için kullanılan coğrafi bir terim.

Türkiye’nin yedi coğrafi bölgesine bakıldığında sınırların çizilmesinde ilklimin tayine esas teşkil ettiği görülür. Genel olarak Türkiye’de dört iklimin, yani Akdeniz, Karadeniz, Karasal ve Marmara iklimlerinin varlığından söz edilir. Bu bakımdan alt bölümlemeye iklimsel ayrım açısından bakarsak, Güney Marmara’da, ağırlıklı olarak Akdeniz ile Karadeniz, ama biraz da Karasal ikliminin karışmış olduğu Marmara iklimi egemen olduğunu görürüz. Marmara iklimi, Akdeniz ve Karadeniz iklimi ile Karasal iklim arasında geçiş özelliği gösterdiğinden, buna bağlı olarak da bölgenin doğal florasını, güney ve alçak kesimlerde Akdeniz kökenli bitkiler ile yüksek kesimlerin kuzeye bakan yamaçlarındaki Karadeniz bitki topluluğunun nemli ormanları oluşturmaktadır.

Öte yandan, alt bölümlemelerin sınırlarının çiziminde iklimsel bakış ile ilgisi olmayan idari bölümlerin de kaçınılmaz olarak sırırları belirlediği görülmektedir. Nitekim bu doğrultuda Bilecik’in İç Anadolu’ya yakın yöresi ile Balıkesir üçgeninin güney doğu ucu olan Dağlık yöresi daha çok Karasal iklimli olmalarına rağmen birer idari parça olarak Güney Marmara bölümüne dâhiller.

Güney Marmara kıyıları bol miktarda küçük, zengin ve doğal güzellikte olan yerleşim yerlerine sahiptir. Bu yerleşimler başta İzmir metropolü olmak üzere Ege bölgesi ile sıkı ilişki içerisinde olaraktan kara ve deniz yoluyla da İstanbul megapolü ve Trakya’yı birbirine bağlar. Marmara denizi ise bu bölgeleri ayırmak yerine ucuz deniz taşımacılığın yapıldığı bir köprü gibidir.

Arkeolojik araştırmalar gösteriyor ki, Güney Marmara’nın Çanakkale ile Balıkesir illerini içine alan Batı kısmı Tarihöncesi’nde Kalkolitik çağın sonlarına doğru Balkanlar‘dan gelen göçmenlerin yerleşimi için kuvvetle tercih edilen bir yer olmuştur. Özellikle Güney Doğu Avrupa’yı kuzeyden baskılayan istilacı başıbozuk budun göç hareketlerinin etkisi ile Balkanlar‘da yerleşik ve üretken olan topluluklar Çanakkale Boğazı üzerinden Güney Marmara’ya geçerek burayı kendilerine yeni mekân tutmakla bu baskıdan kurtulmayı bilmişlerdir.

Yakın Doğu’dan başlayarak Kuzey Batı Anadolu'ya doğru gelen baskıcı budun hareketlerindeyse Güney Marmara Bölgesi’nin yerleşikleri Trakya ve Balkanlar’a geçip eski yurtlarına yeniden yerleşerek bu kez Doğu’dan gelen baskıdan kurtulmuşlardır.

Bu budunlar göçü şeklinde kuzey-güney veya tersi yönde olan yüzlerce hatta belki de bin yılı bulan sürelerde olan bu periyodik gidiş-gelişlerin Tarihöncesi’nin Neolitik ve Kalkolitik çağlarında çok kez tekrarladığını söylemek herhalde kehanet olmasa gerekir.

Yazılı tarihin Tunççağı‘ndan sonra Misya diye anılan bölge Truva ketinin egemenliği altındaki etki alanının içine girmiştir. Batı Güney Marmara’da bu döneme ait en önemli arkeolojik buluntu yerleri Balıkesir’in Babaköy ve  Ovabayındır ören yerleri  ile  Yortan (Bostancı) mezarlığıdır. Tarihin bu dönemine yönelik bilgileri özetle Balıkesir’in sitesinden biraz değişiklikle alıntılayalım (**): 

Truva kentinin bilinen ilk sakinleri Miziler ya da Mis ismiyle anılan Misyalılardır. Bölgeye isimlerini veren Mis’ler Frigler’le aynı kökten olup beyaz ırkın önemli bir kısmını teşkil eden Aryanların Pelaj şubesine mensupturlar. Pelajlar’ın tarımda oldukça ileri oldukları bilinmektedir.4 Bağımsız bir devlet kuramayan Misyalılar,tarihleri oyunca Hitit, Frig, Pers, Makedon ve Bergama Krallığı egemenliği altında yaşamışlardır.

Bölge Hitit İmparatorluğu döneminde ise Assua olarak adlandırılmıştır. Muhtemelen M.Ö. 1200 yıllarında ortaya çıkan ve Truva’nın yıkılması ile başlayan deniz kavimleri göçüyle bölgeye Trak boyları yerleşmiştir.5 Demirçağı olarak bilinen bu dönemin ortalarında hâkimiyet Lidya Devleti’nin elinde bulunmaktaydı. Aynı dönem içinde ise kıyı bölgeler Grekler tarafından kolonize edilmişti.6 M.Ö. IV. Yüzyıldan itibaren bölge Pers istilasına uğramıştır. Bu dönemde Misyalılar sık sık ağır vergiler nedeniyle isyan etmişlerdir. Pers hükümdarı III. Darius tarafından Pergamon ( Bergama) satraplığına bağlanan bölge, M.Ö. 334 yılından sonra ise Büyük İskender’in yani Makedon Krallığı`nın egemenliği altına girmiştir.

Bu dönemde bölge Misya olarak anılmaya başladı.7 Misya olarak adlandırılan bu bölgenin Küçük Asya kısmında yer almaktadır. Başlıca yerleşim yerleri ise, Sizik (Kizikos, Belkız), Lampeseak (Lâpseki), Perkos (Prigos, Ayvalık Büyük Maden Adası), Miyopolis (Mihaliç, Karacabey), Artema (Gönen), Zeleya ( Sarıköy), Artas (Erdek) ve Panormos (Bandırma) dur.

Büyük İskender’in ölümü üzerine Bergama Krallığı hâkimiyetinde kalan bölge daha sonra Roma İmparatorluğu`nun Anadolu’daki ilk eyaleti olan Küçük Asya’ya (Asia Minor) bağlanmıştır. Nihayet bu dönemde Güney Marmara’da Balıkesir de kent kimliği kazanmıştır. İmparator Hadrianus’un (M.Ö. 117–138) Balıkesir ovası’nda (Apias Pediun) geçirdiği başarılı bir ayı avı sonrası, bu av anısına bir kent kurulmasını emretti. Kurulan kente İmparatorun ismine atfen Hadrianoutheria (Balıkesir) adı kondu.8 Kent kuruluşu sonrası kısa sürede sikke darbı gerçekleştirildi.9

M.S. 395’de Roma imparatorluğu’nun ikiye ayrılmasıyla kentin idaresi Doğu Roma’nın devamı olarak Bizans’a geçti. Bu dönemde kent piskoposluk merkezi haline gelmiştir.

Güney Marmara’nın en önemli ulaşım kapısı Bandırma’nın İlkçağ tarihçesine bakışı da gene Wikipedi Bandırma sayfasından alıntılayarak yapalım(***):

Tarihte Kizikos, Panderma, Panormos gibi adlar alan Bandırma çok eski bir yerleşim merkezidir. Kuruluşu hakkında kesin bilgi olmayan Bandırma'nın Kizikos'ta yapılan kazılarda bulunan bir lahitten İÖ. VIII-X yüzyıllar arasında kurulduğu düşünülmektedir. Bandırma ilk başta Misya bölgesi sınırları içerisindeydi. Bu yıllarda adı, "güvenilir liman" anlamına gelen Panormos idi. MÖ 334'te Büyük İskender, Perslerin elinde bulunan bölgeyi kendi devletinin sınırları içine kattı. İskender'in ölümünden sonra bölge Romalıların eline geçti. Bandırma Roma İmparatorluğu'nun 330 yılında ikiye ayrılmasından sonra 1076'da Selçuklu Kutalmış Bey tarafından ele geçirilene kadar Doğu Roma İmparatorluğu'nda kaldı

Mustafa Özcan (11 Nisan 2015)
___________________


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder