27 Kasım 2014 Perşembe

Gönen Oyacılığı Hakkında Ayla Yaren Tarafından Yapılmış Akademik Çalışmaya Dair Bilgi Notu (Mustafa Özcan, 27 Kasım 2014)


Gönen Oyacılığı Hakkında Ayla Yaren Tarafından Yapılmış Akademik Çalışmaya Dair Bilgi Notu

Konuyla ilgili olan ilk akademik çalışma Ankara Gazi Üniversitesi’nde Öğretmen Ayla Yaren (Vanlı) tarafından 2008 yılında yapılmış olan "Balıkesir İli, Gönen İlçesi İğne Oyaları ve Halk Eğitimi Merkezinin İğne Oyacılığına Katkıları" adlı yüksek lisans tezidir.  

Gönen Halk Eğitim Merkezi’nin iğne oyacılığı ile ilgili olarak verdiği eğitim hizmeti çalışmaları bağlamında Gönen oyacılığını konu edinen tez alanında tek çalışma olup Gazi Üniversitesi’nin Eğitim Bilimleri Enstitüsü’nde Prof. Dr. Aysen Soysaldı’nın gözetiminde yapılmıştır.

Söz konusu yüksek lisans tezinde Gönen’i tanıtıcı bilgilerin yanı sıra oyacılık ile ilgili genel bilgiler, oya çeşitleri, yapım teknikleri, konuyla uğraşanların kimlikleri, oyacılığın araç ve gereçleri ile uğraşın sosyo-ekonomik açıdan değerlendirilmesi gibi konular ele alınmıştır.

Tezin Gönen’de mukim olanlar için Ömer Seyfettin Kütüphanesi’nde olan doğrudan erişilebilir kopyası talep edildiğinde yerinde incelenmek üzere temin edilebilir.

Mustafa Özcan (27 Kasım 2014)



24 Kasım 2014 Pazartesi

Türk Folklorunun bir Öğesi Olarak “Gönen Oyacılığı” (Mustafa Özcan, 24 Kasım 2014)


Türk Folklorunun bir Öğesi Olarak “Gönen Oyacılığı”

Türk folklor dünyasının ilginç bir öğesi olan iğne oyacılığı için onu simgeleyen bir heykel anıtın yurdumuzda sadece Gönen kentinde bulunuyor olması her halde tesadüfi bir olayın sonucu değildir. Nitekim yurdumuzdaki tek organize oya pazarının da sadece Gönen’de kuruluyor olması bunun tesadüf olmadığının bir kanıtı olarak görülmelidir.  

Gene bu durum gösteriyor ki, iğne oyacılığının Gönen’de gelişmesinin nedeni bunun Gönen kadınlarınca boş zaman hobisinden öte ek gelir getirici bir uğraş haline dönüştürülmüş bir meşgale olmasıdır. Bundan dolayıdır ki oyacılık Gönenli erkekler nezdinde önemli bir uğraş görülüp “heykeli” dikilecek kadar da yüksek bir kabul görmüştür.  

Öte yandan, her iki cinsiyet kutbunca bu denli önemsenmiş olan konunun ayrıca da sosyal-kentsel bir etkinlik niteliği kazanmış olduğu görülmektedir. Bu nedenle de “Gönen Oyacılığı” teması gerçekten sosyal düzeyde folklorik bir olgu mahiyeti ile akademik olarak ele alınması gereken bir özellik sunmaktadır. Nitekim zaman içinde bu tema ile ilgili akademik bir çalışma da yapılmış bulunmaktadır(*).

Gönenli kadınların oyacılığa olan bu denli ilgisinin ardındaki sosyo-psişik etmenlerin neler olduğunu anlamak da akademik olarak incelenmesi gereken bir temadır.

Konunun psişik boyutuna yönelik açıklama için hemen ilk anda akla gelen şey, günlük işler gailesi dışındaki zamanlarında boş durmamayı alışkanlık haline getirmiş olan Gönenli kadınların bu özellikerinden ileri gelen psiko-kültürel bir öznitelik kazanmış olmaları olasılığıdır. 

Toplumsal boyutta olabilecek ilk açıklama ise bu tür aylaklık durumlarının kadınsal üretkenlik güdüsünce bir yaratım etkinliği olarak değerlendirilmesi olgusu olarak kabulü şeklinde olabilir.

İşte sonuç olarak “Gönen Oyacılığı” konusu, Gönenli kadınlarca hobi dışında folklorik bir tarz şekline büründürülerek gelir getirici bir iş haline dönüştürülmüş bir meşgaledir diye tanımlanabilir. 

Her ne olursa olsun oyacılık, Türk kadınlarının folklor geleneğimizdeki özgün bir mesleği olması mahiyetiyle tarihe mal olmuş, bir armağan, bir miras olarak da artık dünyaca tanınmış bir etkinlik olmuştur.

Bu hususu tarihsel bakıştan ele alan bir makaleden tarafımca kısaltılarak ve düzeltilerek yapılmış aşağıdaki alıntı konunun bu yönünü çarpıcı bir şekilde açıklamaktadır(**):    

Oya, yapma çiçekle örgü sanatının birleşmesinden doğmuş, süslenmek ve ayrıca taşıdıkları mesajlarla bir iletişim aracı olarak da kullanılan ve tekniği örgü olan dantel türüne denir. Oya, bir bezeme türüdür; süslemek anlamında kullanılır. Oya sözcüğünün başka dillerde karşılığının bulunmaması bu sanatı Türklere, özellikle Türk kadınına özgü bir sanat olduğunu düşündürebilir.  

1905’te Menfis kazılarında bulunan örneklerden, oyacılık tekniğinin MÖ 2000 yılları ötesinde de özellikle balık ağları yapılışından bilindiğini göstermektedir. Günümüze kadar gelebilen bazı örneklerin inceleme sonuçlarına göre oyaların en çok 17, 18 ve 19. yy da yaygınlık gösterdiği, malzeme (tözü); renk, konu ve kompozisyon (tasarımı, formu) ile yapılış tekniği (yöntemi) bakımlarından kaliteli ve özgün oldukları anlaşılmaktadır. Yine araştırmalar gösteriyor ki, iğne oyaları 12. Yy’ da Anadolu’dan Balkanlara, oradan da İtalya yolu ile Avrupa’ya yayılmıştır...
   
Sonuç olarak geleneksel el sanatlarımızın ve halk kültürümüzün (folklorumuzun) en güzel örneklerinden olan oyalar, özellikle Anadolu’da her genç kızın çeyizinde “işleme” ve “oya” bulundurma geleneği sayesinde bir sanat tarzı olarak günümüze kadar taşınmış ve bugün hala oyaların yaşıyor olmasında etken olmuştur. “

Almanların tartışmalı amatör arkeoloğu” tüccar H. Schliemann’ın yaptığı Truva kazıları sırasında bulup ‘Priamos Hazinesi' ile birlikte yurt dışına kaçırdığı, bir kadına ait olan ile Güney Marmara ve Ege efe başlıklarının işlemeleri dikkate alındığında tekniğin ne denli eskilere ve tarihsel olarak Batı Anadolu’daki insan kaynaklarına dayanmakta olabileceğini görmemek mümkün değildir.

Mustafa Özcan (24 Kasım 2014)
_________________________________________
(*)Konuyla ilgili olan tek akademik çalışma Ankara Gazi Üniversitesi’nde Öğr. Ayla Yaren tarafından 2008 yılında yapılmış olan "Balıkesir İli, Gönen İlçesi İğne Oyaları ve Halk Eğitimi Merkezinin İğne Oyacılığına Katkıları" adlı yüksek lisans tezidir. 



13 Kasım 2014 Perşembe

Balıkesir, İstanbul'un 2. arka bahçesi oluyor (Yalçın Bayer, 12 Kasım 2014)


Hürriyet Gazetesi'nde Yalçın Bayer'in Yeter Söz Milletin köşesinde Balıkesir ve Gönen'den bahseden yazısını aşağıda paylaşıyoruz. 


Yazının tamamı için; 



Balıkesir, İstanbul'un 2. arka bahçesi oluyor


(Tabii bu söz Trakya'dan sonra ikinci olarak algılanmalı...)

BİR dönem ANAP'ta, üç dönem de AKP'de milletvekilliği yaptıktan sonra Recep Tayyip Erdoğan, eski dostuna "Şimdi görev yerin Balıkesir belediye başkanlığı" demiş Ahmet Edip Uğur'a... O da MHP ve CHP'nin dişli adaylarıyla mücadele ederek bu makamı MHP'nin elinden almış, az bir oyla olsa da... Bir önceki dönemde de belediye başkanlığı AKP'den kayınbiraderinin elindeymiş... 

Uğur, margarinci, ayçiçekçi ve zeytinyağcı... Bir süre önce margarin tesislerini satmışlar.

Şimdi sadece zeytinyağı ile iştigal ediyorlar. Büyük oğlu Balıkesir Ticaret ve Sanayi Odası başkanlığını elinden almış...

Ayvalık'taki zeytin hasadından dönerken kendisini ziyaret ettiğimizde Balıkesir'den kolay ayrılamadık.

"Balıkesir'e dikkat" dedi hemen... "Ben plan adamıyım... Her şey plandan geçer" dedikten sonra kafasındaki projeyi anlatıyor: "Balıkesir'i, 2050'de 5 milyonluk bir kent olarak planlıyoruz." Anlattıklarını satır başlarıyla özetleyelim:

Bandırma, Manyas, Gönen, Marmara Adası'nda, diğer tarafta da Edremit Körfezi'nde katı atık depolama tesisleri ile çevreyi kirletmeyeceğiz. Ayvalık'ın, Havran'ın arıtması yok... Nüfus az kimse yok ama ne Altınoluk'un ne Zeytinli'nin arıtması çalışıyor.

Kaz Dağları'na teleferik ile çıkmak istiyoruz. Doğal dokuyu bozmadan nasıl yapabilirizi araştırıyoruz. Amerika ve İtalya'dan uzmanlar geldi. Amerika ve İtalya'daki dağ turizmi, kayak turizmi ile ilgili ne yapılabilir diye çevreyi gezdiler Kaz Dağları'nı, Edremit, Burhaniye, Ayvalık'ı marka yapalım, yazın da kışın da av turizmi olsun, kayak turizmi olsun... Uzmanlar, 1.5 km'lik alanda hava sıcaklığı; 3 derece ise kar yağdırabileceklerini söylediler.

Balıkesir şimdi 1.2 milyon, yaz nüfusu 3 milyon. Balıkesir'in sürdürülebilir şehir planını yapıyoruz. 1994'te İstanbul 6 milyon iken, 10 milyon İstanbul planladık fakat İstanbul 17 milyon oldu. İstanbul'dan gelen İzmir'e giden otoyol, Çanakkale Köprüsü ve Balıkesir otoyolu, Yüksek Hızlı Tren... Bunlar Balıkesir'i cazibe merkezi haline getirecek. 35 yıl uzun bir süre değil 2050...

Başka neler mi yaptık? Bandırmaya'ya 1/100 binlik haritalarda Bandırma-Edincik arasını sanayi bölgesi ilan ettik. Şimdiden 8-18 milyar Euro yatırım geldi. Ege Bölgemizi, bütün Edremit Körfezi'ni turizm alanı yapıp sanayii sokmayacağız.

Balıkesir'de üç üniversite olmalı diye düşünüyoruz. Şimdi 43 bin öğrencimiz var, 2050'de 150-200 bin öğrenciye yükselecek.

Balıkesir'in coğrafyası 18 bin km, küçük bir yer değil. Organize Sanayi Bölgemizi büyütüyoruz, çünkü ulaşım yatırımları ile cazibe merkezi olmaya başladı. Trakya tıkandığı için bir sanayi iki saatte İstanbul'a geleceğinden sanayi yatırımlarında hızlı bir artış bekliyoruz.

Hayvan üretimine Hollanda teknolojisi geldi
Bu ahırları robotlar yönetiyor

NİYAZİ Şimşek, üç nesil kasap bir aileden geliyor. Onet'in sahiplerinden... İsmail Uğur da, Balıkesir Sanayi Odası Başkanı, belediye başkanının oğlu... Yılların oda başkanı Rona Yırcalı'nın elinden 'Balıkesir Oda'sını almışlar.
Birlikte örnek bir süt inekçiliği yatırımını yapmışlar; mutlaka görmelisiniz dediler. Balıkesir Merkezi'ndeki Ertuğrul köyüne gittik. Ahıra 2 milyon; 120 hayvana da 1 milyon yatırmışlar: Devlet bu tür yatırımların % 80'ine 7 yıllık tarımsal kredi kullandırmış... Bu yatırımı Hollandalı Lely firması yapıyor. Onlar da bölgenin 'bayisi' olmuşlar;
ilk projeyi de kendileri yaparak köylülere gösteriyorlar.
Ahırda bir mühendis ile bir işçi vardı. Her işi robot yapıyor. Lely ilk süt sağım robotunu 1992'de üretmiş.
Niyazi Şimşek anlatıyor: "Biz Türkiye'de ilk kez bu işe dört ay önce başladık.

Dünyada çiftliklerde 25 bin civarında robot çalışıyor. Bunların 19 bini Hollandalı Lely firmasına ait... Lely yıllık 500 milyon Euro cirosu olan Avrupa'nın en büyük tarım makinecilerden biridir.

Robotun en önemli özelliği hassas hayvancılık yapılabilmesi...

Sağım robotu insanı hayrete düşürüyor. Her sağımda inekten 12 farklı veri alınıyor. Bunların hepsi hayvan sağlığı ve süt verimi açısından önemli bir veri sayılıyor.
Sağım robotu, her sağımda ineğin kilosunu, hangi ayağına ne kadar bastığını, verdiği sütün yağ ve protein oranını gösteriyor; süt iletkenliğini ölçerek mastitis (meme hastalığı), topallık, hızlı kilo kaybından dolayı ketosis (şeker hastalığı) olma risklerini erken teşhisle önlenmiş oluyor. 

Dolayısıyla daha sağlıklı inekler, daha çok verim, daha az işgücü, mutlu inekler ve sonunda 'mutlu çiftçi' formülünü yerine oturtuyor.

"Bir çiftlik daha kuruyoruz; böylece 300 sağmalımız olacak" diyor Niyazi Şimşek.

150 sağmalık bir çiftlik (ahır) için 2.500 metrekarede yeterli olabiliyor. Bu ahırlarda iki adet sağım robotu (4A), yem itme robotu (juno), gübre temizleme robotu (discovery) ve buzağı besleme için mama hazırlama robotu bulunuyor.