Adı
Çıkmış Bir Tebaa, Görünmez Vatandaşlar Kuzeybatı
Anadolu’da Türk Milli Hareketine Karşı Kuzey Kafkasyalı Direnişi 1919-23
Yazan: Ryan Gingeras
Günümüz İstanbulluları
için, Marmara Denizi’ni aşarak güneye yapılacak bir seyahatin korkutucu bir yönü
olmadığı gibi pek bir özelliği de yoktur. Güney kıyısı genellikle, liman
kentleri Yalova ya da Çanakkale’de dinlenmek ya da gezi yapmak isteyenler için
günübirlik bir seyahat noktasıdır. Güney Marmara Kıyıları aynı zamanda daha
ılıman ve rahat iklimli güneyde yer alan Kuşadası ve Foça gibi tatil
beldelerine giden yolcular için bir mola noktasıdır. Bölge, Kürt
gerillalardan oluşan bir direnişin can almaya devam ettiği Van, Diyarbakır ya
da Mardin gibi Doğu Anadolu’nun en uç bölgeleriyle büyük bir tezatlık
oluşturmaktadır.
Fakat Marmara’nın güney
kıyısında bulunan bölgelerin sükûnet ve istikrarı her zaman bu kadar garanti
altında değildi. Çok uzak olmayan bir geçmişte Türk Kurtuluş Savaşı’nda;
bugünün eski askeri karargâh şehri Çanakkale’den, İzmit ve Adapazarı’nın sanayi
bölgeleri ve gecekondularına kadar uzanan bu kıyı şeridi, acı bir
toplumlar arası mücadeleye sahne olmuştu. 1919 ve 1923 yılları arasında
bölgesel çete ve milisler, Güney Marmara il ve köylerinin sadakatiyle şiddetli
bir çatışmaya girdiler (1).
Bu mücadele aynı zamanda,
Anadolu’nun akıbeti üzerindeki en büyük anlaşmazlığa, yani Mustafa Kemal
komutasındaki Kuva-yı Milliye’yi, padişah yanlısı İstanbul hükümeti ve İngiliz
ve Yunan profesyonel askerleriyle karşı karşıya bırakan bir anlaşmazlığa ayna
tutacak nitelikteydi. Savaşın bitimine yakın, Kuva-yi Milliyeciler’in bitkin
olduğu bir vakitte, bölgenin ileri gelenleri arasında Güney Marmara’da
ayrılıkçı bir bölgeye dair planlar dolaşmaya başladı. Mustafa Kemal’in İzmir’e
girişine müteakiben, Yunan ordusuna karşı Sakarya Nehri boyunca yürütülen büyük
çaplı bir Kuva-yi Millliyeci karşı atak bu planları sona erdirdi ve Güney
Marmara bölgesinin Türkiye Cumhuriyeti’nin ayrılmaz ve güvenli bir parçası
olduğunu kesinleştirdi (2).
Milliyetçilik, toplumlar
arası şiddet ve ayrılıkçılık Osmanlı ve Türk tarihçiliğinin içine işlemiş
konulardır. Fakat Anadolu’yu baz alırsak, bu konular hakkında yapılan herhangi
bir tartışma, büyük oranda “olağan şüpheliler” olarak seçilmiş bir grupla
sınırlandırılmış durumdadır. İhanet suçu; çoğu zaman Doğu Anadolu’daki
milliyetçi direnişler, Yunan işgali ya da İtilaf Devletleri’nin kaybedilen
toprakları geri alma planlarıyla ilişkilendirilen Ermeniler ve Anadolu
Yunanlarına (Rum) isnat ediliyordu (3). Son yıllarda Kürtler ve Kürt
milliyetçiliği bölgedeki (yine özellikle Doğu Anadolu bölgesinde)
şiddetin, reaksiyoner siyasetin ve ayrılıkçılığın kaynağı olarak daha fazla
göze batmaktadır (4).
Fakat Kurtuluş Savaşı
sırasında Güney Marmara’daki şiddet ve ayrılıkçılığı başlatan bu gruplardan
hiçbiri değildi. Ayrıca Kuzeybatı Anadolu’nun bu bölgesindeki Kuva-yi Milliye
Hareketi’ne karşı gerçekleşen isyan, Türkiye Cumhuriyeti tarihçilerinin ve
yöneticilerininin tüm bu toplulukları vatan haini olarak yaftalamasına neden
olmadı. Bunun yerine, bölgedeki toplumlar arası şiddet ve ayrılıkçılık, çağımız
Türkiye’sinin kolektif tarih hafızasından silinmiş gibi görünmektedir.
Bu makalede Güney
Marmara’daki bu kısa ayrılıkçı hareketin nedenleri ve birincil sonuçları
incelenecektir (5). Bu yazının odak noktası 19. yüzyılın ortalarından beri
Anadolu’nun bu bölgesinde yaşayan Kuzey Kafkasya diasporasının yaşadığı
değişimdir. Ermeni ve Yunanlardan farklı olarak, Güney Marmara’daki Kuzey
Kafkasyalıların büyük bir kısmı Sünni Müslüman’dır. Daha çarpıcı olan ise,
Kuzey Kafkasyalıların (halk dilinde Çerkesler olarak bilinirler) tarihi olarak
Osmanlı seçkinlerinin en yüksek rütbeli ve etkili üyeleri arasında sayılmasıdır
(6). Fakat 1919 yılında Türk Kurtuluş Savaşı’nın patlak vermesiyle beraber Güney
Marmara’daki binlerce Kuzey Kafkasyalı, Mustafa Kemal’in Kuva-yi Milliye
Kuvvetleri’ne karşı açık isyanla silaha sarıldılar. 1921 yılında, şu anki
Bursa, Çanakkale, Kocaeli, Sakarya ve Balıkesir şehirlerinin Çerkez seçkinleri
Woodrow Wilson’un On Dört Prensibi’ne dayanarak bölgede bir Yunan-Çerkez
devleti kurulması için Avrupa’ya başvurmak amacıyla toplandılar.
Bu makale iki soruya yanıt
bulmayı amaçlamaktadır. Birincisi, Anadolu’nun kıyısındaki Çerkezler Osmanlı
sonrası devlete neden bu kadar sert şekilde sırt çevirdiler ve neden Yunan
işgaline ve Batı müdahalesi ihtimaline sarıldılar? İkincisi, böylesi bir
hareketin tarihsel ve güncel önemi nedir?
(*) Devam edecek
(*) Devam edecek
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder