
Gönen Kültür Platformu, GKP’nin Vizyon ve Misyonu: Güney Marmara coğrafyasının merkezindeki yüzük taşı Gönen ve Çevresi’nin mitlerini, masallarını, tarihini, ekolojik, kültürel ve doğal varlıklarını, folklorik değerlerini, gelenek ve göreneklerini yurda ve dünyaya tanıtarak maddi ve düşünsel bir Gönen Kültür Derlemesini oluşturmak.
17 Eylül 2014 Çarşamba
Duyuru:GKP'nin "sıfır" toplantısı
GKP'nin "sıfır" toplantısı 18 Eylül Perşembe günü saat 19:00'da aşağıda adresi verilmiş Kumlu Dersanesi'nde yapılacaktır. İlgilenenlerin katılımı beklenmektedir.
Toplantı yeri adresi:
Kumlu Dersanesi
Altay Mah. Bezciler Cad. 29 Gönen/Balıkesir (Belediye Garajı karşısındaki sokağın içindedir).
14 Eylül 2014 Pazar
Gönen: Yerel Demografik Tarih Bağlamında Bir Karye’nin Kente Dönüşümüne Kısa Bir Bakış ve Yeni Büyükşehirleşme Olgusu (Mustafa Özcan, 13 Eylül 2014)
Gönen: Yerel Demografik Tarih Bağlamında Bir Karye’nin Kente Dönüşümüne Kısa
Bir Bakış ve Yeni Büyükşehirleşme Olgusu
Yerel tarih bağlamında, Gönen (Balıkesir) İlçesi ve Çevresi ile ilgili demografik-urbanistik araştırmalar için elde mevcut tarih, coğrafya, etnoğrafya, antropoloji, sosyoloji gibi insan ve
sosyal bilim kökenli bilimsel belge
ve bilgiler arandığında bulmak yönünden
önemli zorlukların olduğu hemen fark edilir. Buna karşın, Gönen ve Çevresi’ni farklı
bakışlarla çeşitli yönlerden ele alan pek çok yerel tarih araştırmasının yapılmış,
pek çok pratisyen ve akademisyen yazarın konuya katkıda bulunmuş olduğunu
görmek olanaklıdır. Diğer bir deyişle Kent’in
tarihi, coğrafyası, sosyal yaşamı,
nüfus hareketleri, mülki ve idari yapısı, ekonomisi,
bayındırlığı gibi konulara çeşitlenmiş
olarak farklı bakış açıları ile değinen anlatılı yazılara kolayca rastlanmak
mümkündür.
Bu çelişkinin nedeninin, bu
bilgilerin önemli bir bölümünün bilimsel
temelli belge-bilgi standartları bakımından yeterli düzeyde olmamalarından
ileri geldiğini söylemek yanlış olmasa gerekir. Ancak,konuya yönelik tarihsel
nitelikli belge ve bilgilerin tespit,
tetkik ve tahlili işlerinde ortaya çıkacak iyileştirmelerle bu olumsuz
durumun zamanla ortadan kalkacağı söylenebilir.
Adlarına mezra, köy, kasaba, kaza, şehir denerek ifade edilen yerleşim
birimi şeklindeki iskân yerleri, belirtilen sıraya göre tarih içinde MÖ 10 Bin yılından başlayıp Üçbin’e kadar olan yedi bin yıllık dönemde başta Ortadoğu’nun Mümbit Hilali
olmak üzere dünyanın pek çok coğrafyasında ortaya çıkmıştır. Bu coğrafyalardan
biri de şüphesiz ki Türkiye’dir.
Nitekim bazısı harabe olup artık yaşanmayan arkeolojik sit alanı şeklinde, diğer bazıları ise Anadolu’da halen yaşanan yerler olmak üzere
pek çok örneğine rastlamak olanaklı olan bu iskân yerlerinin en eskilerinden
biri şüphesiz Kadıköy Fikirtepedir. Burası
belki de MÖ Yedibin’de Kuzey yarıkürenin en kuzeyinde yerleşim
birimi mahiyeti ile iskânı yapılan ilk yer olmuştur.
Gönen, bu denli eski bir
yerleşim yeri olmamakla birlikte Milat
öncesinin Üçüncü Yüzyıl’ının üçüncü
çeyreğinde Makedon İmparatoru İskender’in askerleri tarafından yörede
bulunan kaynar sıcak su nedeni ile bir
yerleşke yeri olarak kullanıldığı bilinmektedir. Nitekim Gönen, Helenistik dönemde
söz konusu termal özelliğinden dolayı Thermia
adıyla iskânı kalıcı hale gelen bir yere dönüşmüştür. Böylece başlayan gelişmeler
sonucunda Artemea adıyla Romalı ve Bizanslılar döneminde hem şifalı bir kaplıca mahalli hem de avcılık
için bir saha olarak iyice ünlenmiş bir köy,
bir karye haline gelmiştir.
Ancak Gönen’in köyden kasabaya
yükselişinin Osmanlı Sultanı I. Murat Hüdavendigar’ın burayı
fethiyle başladığı genel olarak kabul gören bir husustur. Bunun kanıtı olarak da
Osmanlı’dan önceki dönemin sakinleri
olan gayr-i müslim azınlıkların nüfustaki oranının 1334’ten sonraki Türkleşme
dönemi sonrasında yedide bir çevresinde kalmaya devam etmiş olmasıdır. Diğer
bir deyişle azınlıkların önceki bin yıllık dönemde sadece bir mahalle veya köy oluşturacak bir nüfusa sahip oldukları anlaşılmaktadır.
Sonraki dönemde Osmanlı iskân
siyaseti doğrultusunda kasaba
kimliğinden hızla kaza kimliğine
bürünen Gönen’in kırsal nüfusu da
zamanla artarak kaza merkezi’nin
altı-yedi katına ulaşmıştır. Bu artışta, Fatih
Sultan Mehmet ve Yavuz Sultan Selim
dönemi yerleşmeleri ve 19. Yüzyıl’da Balkanlar ve Kafkaslar’dan gelen muhacırların ağırlığı büyüktür.
Cumhuriyet ilanı
sonrasındaki mübadele ve 20. Yüzyıl
ikinci yarısındaki Anadolu’da ortaya çıkan Batıya
göç ve kentleşme olgusu şeklindeki
gelişmelerle de 2000’lere doğru Gönen artık bir kent kimliğine sahiptir denebilir.
21. Yüzyıl’ın ilk on yılı
ise yüzlerce yıldan beri gelen yaklaşık olarak sabit kalmış kır-kent kompozisyonunda önemli ve hızlı bir değişime uğradığı yıllar
olmuştur. Türkiye nüfusuna göre yüzde biri olan İlçe toplam nüfusunun yakın zamana kadar yaklaşık olarak sabit
kalmış kır-kent kompozisyonu bu dönemde hızla eşitlenmiş, ardından da 2014 yılında kent lehine döndüğü bir
sırada Balıkesir’in Büyükşehir yapılması ile birlikte
köylerin anakente bağlanarak mahalleye dönüşmesi sonucunda istatistiki olarak
kırsal alan kavramı son bulmuştur.
Balıkesir’in arazi yönüyle Ülke’nin sayılı büyük illerinden biri
olması nedeni kırsal alan nüfusu istatistikî olarak sıfırlanmış gözükse bile bu
özelliğini fiilien hala koruduğu bir gerçektir. Bu bakımdan Balıkesir’in en fazla köye (mahalle) sahip
ilçesi olması nedeni ile Gönen’in uygulamaya
konan yeni büyükşehirleşme düzeni içinde önemli sıkıntılarla karşılaşacağına
kesin gözle bakılmalıdır.
Demografi idaresi yönüyle ortaya çıkmış olan bu
düzenleme kapsamında önemli bir örnek oluşturan söz konusu olgunun dikkatlice
ele alınrak yönetilmesi gerektiği bellidir.
İskan ve demografik idaresi konusunda bin
yıllara varan Osmanlı-Cumhuriyet geleneğin temsilcileri olarak Anadolu’nun bu
yeni sorununa çağdaş dünya anlayışı çerçevesinde
çözüm bulmak tüm ilgili tarafların sorumluluğu olmalıdır diyorum.
Mustafa Özcan (13 Eylül 2014)
Türk Eğitim Tarihi Bağlamında Osmanlı Medreselerine Kısa bir Bakış ve Gönen Medresesi (Mustafa Özcan, 13 Eylül 2014)
Türk Eğitim Tarihi Bağlamında Osmanlı Medreselerine Kısa bir Bakış ve
Gönen Medresesi
21.yüzyılın başında görgül nitelikli pozivitistik bilimsel bakış yönteminin insan bilimleri (hümaniteler)
alanına yumuşak, ama hızlı bir şekilde nüfuz etmekte olduğuna dair daha
önce bilim, felsefe ve kültür ile
ilgili denemelerimde kapalı da olsa bazı değinmelere yer vererek dikkat çekmek
istemiştim. Nitekim bu konuya karınca kararınca katkıda bulunmaya yönelik
çabalarımı dikkatli okuyan bazı okuyucuların da teşhis ettiğini sanıyorum.
Bu bağlamda, hümanitelere nüfuz ediş olgusunun ilk gerçekleştiği
alanlardan biri hiç kuşkusuz tarihtir.
Bundan dolayı da, holistik-entelektüel
alanın bir parçası olarak görüp soyut genel
ve küresel tarih konusunu ele
almaktan hiç geri durmadığımı, son denemelerimde özellikle işlemekte olduğumu
belirtmek isterim.
Ancak, bu konuda eksik kalan öteki dikotomik
taraf olarak özele ve yerele dair tarih konularının incelemelere
katılarak sağlanacak bütünsellikle sinerjilerin
ortaya çıkarılması ve dolayısıyla yerel ve
özel tarih konularının da denemelerde ele alınması gerektiğini düşündüm.
Bu kapsamda da ilk olarak, bir pratisyen mahiyetiyle yıllarımı verdiğim eğitim uğraşı bağlamında özel-yerel tarih hakkındaki
bir konu olarak Osmanlı Medreselerine
kısa bir bakış ile değinmek ve yaşanmış
özgül bir taşra eğitim kurumu örneği olarak da Gönen Medresesi’ni bir nebze olsun tanıtmak istiyorum.
Başlık işte bu doğrultudaki niyetimin özet bir ifadesidir.
Şimdilerde Türk-İslam eğitim
geleneği çerçevesine anakronik olmuş kurumsal bir yapı olarak medreseler, bin yıllı geçen Karahanlıllar,
Selçuklular ve Osmanlılar dönemlerinde
orta ve özellikle de yüksek öğretimde görev yapmak üzere oluşturulmuş öğrenim
ve öğretim sistemiydi. Medreselerde
öğrenim ve öğretim işi dinsel odaklı olduğundan, bunlar zamana uygun olarak Ortaçağ dinsel anlayışının vazgeçilmez
kurumları olmuşlardır.
Öte yandan gene Ortaçağ’ın bu anlayışının bir gereği olarak da müfredatlarına “akli” olanlar yerine “nakli” “ilimlerin” egemen olmuş olması “eşyanın tabiatına uygun” bir durumdur.
Medrese sözcüğü Arapça ders kökünden gelir. Medresede ders verenlere "müderris”, bunların yardımcılarına
"muid", okuyanlara ise düzeylerine
göre, büyükten küçüğe doğru olmak üzere "danişmend", "softa"
veya "talebe" adı verilirdi.
Talebe, öğrenmeye talip olmak
bağlamından türetilmiş, “tahsilde olan kişi” anlamına gelen bir sözcüktür.
O dönemlerde danişmendlere ayrık birer oda verilerek daha uygun bir
öğrenme ortamı sağlanması eğitimde mutat olan bir uygulama olarak görülmüştür. Medreselerin
önem derecesinin kadrolu müderris için tayin edilmiş akçalı
maaş doğrultusunda Yirmilik, Otuzluk, Kırklık, Ellilik, Altmışlık
şeklinde kurumun adında yer etmesi ayrıca adet olmuş bir adlandırma tarzıdır.
Osmanlı Eğitim Sistemi’nin kurulması olarak sözü edilen, ilki Orhan Gazi Medresesi adıyla 1330 yılında İznik’te açılması ile başlayan tarihsel süreçte Devlet topraklarının genişlemesiyle birlikte sayıları artan medreseler, kurumlar olarak, hep olmasa bile, genellikle dönemin sultanının adıyla anılmışlardır. Bunlar, başta Bursa, Edirne ve İstanbul başkentlerinde olmak üzere ülkenin pek çok şehrinde açılıp faaliyetlerini Yeniçağ boyunca sürdürerek Türk Eğitim Tarihi içinde çok önemli bir yer işgal eder durumuna gelmişlerdir.
Bu kapsamda da yukarıda belirtildiği gibi, medreseler için Osmanlı Devlet’inin sınıfsal yapılanışında seyfiyye ve kalemiyye ile birlikte üçüncüsü olan ilmiye sınıfı için ulema yetiştirmeye yönelik “maarif müessesesi” mahiyeti ile dinsel eğitim sisteminin vazgeçilemezidir demek yerinde bir ifade olmaktadır. Medrese kurumunun 17. Yüzyılda ciddi boyutlara varan gerileme sürecine girmesi ve ardından da Yakınçağı’ın başlatıcısı 1789 Fransız Burjuva Devrimi’nin etkisinde kalan II. Mahmut’un yenilik hareketleri kapsamında “eğitim ve öğretimi dünyevileştirme hamlesi” ile revizyona tabi tutulması, kurum tarihindeki özgüllüğü açısından yaşamsal önemde bir gelişmedir.
Öte yandan,Tanzimat Dönemi anlayışı olarak beliren dünyevi ihtiyaçların giderilmesi olgusuna yönelik pratik bir somutlaşma örneği olarak ilk ve orta tahsil kapsamında sekülerleşme sürecinin bir uygulaması mahiyeti ile mekteb-i iptidai, rüştiye ve idadi adlarıyla okulların açılması eğitim tarihimizin en önemli gelişmelerinden biridir. Laik bir eğitime başlangıç yapma girişimi olan bu okullar, zimni seküler gereklerle dinsel eğitime koşut ikili bir yapı oluşturması yönüyle o dönemin eğitim tarihi için kritik bir durum ortaya koymuşlardır.
Ayrıca gene bu dönemde, ilk ve orta öğretimin yanı sıra yüksek öğretim müessesesi olan medreselerin değişime uğrayarak hızla çoğalması, nihayetinde de 19. Yüzyıl’ın ikinci yarısından itibaren artık pek çok büyük kasaba, kaza ve şehrinde rastlanan verimsiz ve etkisiz sıradanlıklar haline gelmesi diğer önemli bir gelişmedir.
Bu noktada, 19. Yüzyılın son üççeyrek döneminde “Dersaadet”te Osmanlı toplum yapısının her alanında ortaya çıkan topyekün bir yenileşme akımı kapsamından olarak medreseyi ikame edecek pozitivistik anlayışı tesis etmeye yönelik olarak yüksek eğitimde de laik bir kurumsallaşma şekli mahiyeti ile İstanbul Darülfünunun açılmış olduğunu belirtmek isterim. Ancak, ikili (düal) bir yapı olarak oluşan bu yüksek öğretim sistemi örneğinin ömrünün hiç de uzun olmadığını ayrıca vurgulanmam gerekir.
Medreselerin tarihçesi yönüyle değinmek istediğim öteki bir yanı da özellikle İstanbul'un Fethi’nden sonra bunların açılmasında önemli bir yoğunlaşmanın yaşanmış olduğudur.
Belirtildiği gibi, Orhan Bey ile başlayan kurumlaşma sürecinin ilk evresi olan 1331-1451 yılları arasındaki üç sittin senelik dönemde toplam olarak sadece 82 adet medrese açılmıştır. Buna karşılık 1463-1471 yılları arasındaki 8 yılda, Fatih medreseleri, ya da diğer adı ile Sahn-ı Seman medreseleri’nin sağladığı sayısal artıştaki yoğunluk katlanmalı düzeydedir.
Öte yandan ayrıca söz konusu bu yapılanış ile bir yenilik olarak eğitim kurumundan mezuniyet düzeni için yılları bulan tanımsız ve keyfi bir tahsil süresine dayalı “icazet” (diploma) sistemi uygulanması yerine ders geçme usulüne dayalı “icazet” sisteme yer verilerek öğretimin etkililiği de yükseltilmiştir.
Gene bu dönemin bir özelliği olarak Osmanlı zamanındaki hanedan ve yakın çevresince kurulmuş medreselerle önceki dönemlerden kalanlar arasında bir ayrım yapılması cihetine gidilerek kurum adlandırılmasında dahili ve harici şeklinde nitelemelere yer verilmeye başlanmıştır.
1550-1557 yılları arasında Kanuni döneminde kurulan Süleymaniye Medreseleri ile birlikte Osmanlı Devleti'ndeki medreseleşme süreci de doruğa ulaşmıştır denebilir. Örneğin bu kapsamda bir “tebabet müessesesi” olan Darüttıp, Süleymaniye medreseleri içinde yer almıştır ki bekli de bu kurumu din dışı sivil ihtiyaçlar kapsamında yüksek öğretimdeki kurumsallaşmanın ilk örneği olan yüksek bir okul olarak kabul etmek gerekir.
Sonraki 17. Yy, Osmanlı’nın diğer tüm kurumlarında olduğu gibi medreseleşme sürecinde de bir gerilemenin, bir bozulmanın yaşandığı yıllar olmuştur. Bu yüzyıl Avrupa’daki aydınlanmanın tersine yozlaşmanın sürece hızla ve tam olarak egemen olduğu bir dönem olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim bu yüzyıla dek üç buçuk asır boyunca ciddi görevler yerine getirmiş olan medreselerin bozulması, her türlü yeniliğin karşısında durmaya başlamışlığı, Hilmi Ziya Ülken şu sözleri ile özet bir şekilde ifade edilmektedir:
"İslâm dünyasının fikri üstünlük devri, tekâmül halindeki âlemle temasını kaybetmesinden, başka kültürlerle münasebetlerinin yetmezliğinden, en sonra onu ilmi keşifler ve icatlar alanında verimsiz kılan skolâstik zihniyetten dolayı zevale yüz tutmuştur "
Şimdi başlığın öteki konusu olan Gönen Medresesinden taşra türünün bir örneği mahiyeti ile biraz olsun söz etmek istiyorum.
Gönen Medresesi’nin kuruluş tarihi hakkında kesin bir bilgiye rastlanmamakla birlikte 1487 tarihli bir kayıtta Gönen kazası içinde iki talebe olduğuna dair bir değinme nedeniyle burada “ilim” yapılmakta olduğu, buradan da bir medrese olduğu sonucuna varılmaktadır. Böylece de Gönen Medresesi’nin bu tarihten bir süre önce, medreseleşme sürecinin en parlak dönemi olarak kabul edilen 1463-1471 yılları arası Fatih Medreseleri dönemi sırasında kurulmuş olabileceği tahmini ileri sürülmektedir.
Öte yandan, pek çok diğer taşra medresesi gibi, Gönen’dekinin de 20’lik denen küçük bir medrese olduğunun kaydına fiilen rastlanmış bulunduğunu belirtmek isterim.
Ayni şekilde, 1573 yılına ait olup Gönen’de 13 talebenin mevcut olduğu ile ilgili kayıtlar da Medrese’nin küçük çaplı olduğu yönündeki bu bilgiyi teyit eder niteliktedir. 1840 tarihli belgelerdeyse Gönen Çarşı Camii’ne bağlı olarak faaliyet gösteren bir medreseden doğrudan söz edildiğinden Gönen Medresesi‘nin varlığı ile ilgili ilk doğrudan belge bulgulanmış olmaktadır.
Medresenin ders müfredatının taşradaki öteki Yirmilikler ile benzer olduğunu ve öğretim kalitesi ile performansının ise öğretici görevi yapan müderris veya müderrislerin vukufu ve gayreti ile sınırlı olduğunu belirtmek herhalde yanlış bir değerlendirme olmaz.
Okuyandaki sinerjiyi yitirtmemek için ayrıntılara girmeden holistik bir bakışla belgelere dayanan kayıtlardan hareket edilerek çıkarılmış olan Gönen Medresesi ile ilgili bu yerel tarihsel bilgileri entelektüel merakı olanlar için genel bir malumat olması niyeti ile aktarmak istedim.
Özel ve yerel tarih konularını genel ve küresel tarih konular ile birlikte dikotomik bir bütünsellik içinde ele almanın 21. Yy’ın en güçlü mottosu olan ‘küresel düşün yerel hareket et’ sloganına uygun bir yaklaşım olduğunu belirterek bu denemeyi bitirmek istiyorum.
Mustafa Özcan (13 Eylül 2014)
____________________________________
Kaynakça
Akkuş, Tacettin Gönen ve Çevresi Köyleri, MVT Yayıncılık, İstanbul 2010 (2. Baskı)
Kurtuluş Savaşında Gönen ve Çevresi, Gönen Belediyesi, 1998
http://dhgm.meb.gov.tr/yayimlar/dergiler/Milli_Egitim_Dergisi/143/17.htm
http://tr.wikipedia.org/wiki/Medrese
Not: Makalenin kısa bir özetini içeren sunuma aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.
https://www.dropbox.com/s/86cwf9nib0yb66j/Sunu%C5%9F%20%28Osmanl%C4%B1%20Medreseleri%20ve%20G%C3%B6nen%20Medresesi%29.ppt?dl=0
11 Eylül 2014 Perşembe
Gönen Kültür Platformu’na Merhaba (Mustafa Özcan, 11 Eylül 2014)
Gönen
Kültür Platformu’na Merhaba
Değerli Dostlar,
Batı Anadolu coğrafyasının bir parçası
olarak Güney Marmara bölgesinin tam
da ortasından yer alıp verimliliği ile nam salmış olduğundan adında “Yeşil” nitelemesi eksik olmayan yeşim taşı Gönen’i ele alan bu kültür platformunun
açılışına merhaba demek istiyorum.
Gönen için özel bir “kültür platformu ve internet bloğu”
oluşturma nedenim, doğup büyüdüğüm ve yıllar sonra yeniden uzun bir zaman
geçirdiğim 2014 Yazı’nda kentin urbanistik, demografik ve kültürel
değişimini farklı ve evrensel bir gözle gördüm.
Yaşadıklarımdan bende yörenin insan,
toplum, çevre, demografi, iklim, kentsellik ve entelektüel kültürüne yönelik değişik izlenimler oluştu.
Böylece, oluşan izlenimlere dayalı olarak ortaya çıkan görüşlerimi konuyla
benzer tarzda ilgilenen diğer dostlarla paylaşıp Gönen ile ilgili çağdaş yazılı bir kültür derlemesi hazırlamak
düşüncesi oluştu. Bunun üzerine konuları yerinde ve internette hep birlikte ele
alıp irdeleyeceğimiz bir platforma gereksinim olduğu fikrini duyumsadım ve bunu
bir konferansta (*) dile getirerek görüşlere sundum. Aldığım olumlu
değerlendirmeler sonucunda da KDP
Sekretaryası’nı yürütmekte olan arkadaşım Ümit Ersöz’ün katkısı ile internette Gönen Kültür Platformu, GKP’yi oluşturdum.
Tüm sanal ve gerçek dünyaya Gönen
için merhaba diyorum.
Gönenli ve Gönensever Dostlar Adına
(*) “Osmanlı Medreseleri ve Gönen Medresesi” hakkında 6 Eylül 2014 tarihinde Gönen Kent Konseyi salonunda verilen
konferans..
8 Eylül 2014 Pazartesi
Gönen
Gönen, Balıkesir'in bir ilçesidir. Gönen, Marmara Bölgesi’nin Güney Marmara Bölgesi içinde Balıkesir iline bağlı bir ilçedir. Kaplıcaları ile ünlüdür.
Doğusu Manyas ilçesi, kuzeydoğusu Bandırma ilçesi, batısı Biga ve Yenice ilçeleri, kuzeyi Marmara Denizi ve Erdek Körfezi, güneyi Balya ilçesi ile çevrilidir.
Tarihçe:
Kaplıcaların çevresinde yapılan hafriyatlar sırasında ortaya çıkan mozaikler, yazılı taşlar sütun başlıkları, madeni paralar gibi tarihi eserler Gönen'in, yerleşim yeri olarak kullanılmasının Milattan Önce'sine dayandığını göstermektedir. M.S. 2. yüzyıl ait bulunan kitabelerde şehrin adı ‘Sıcak Su Şehri, Thermi’, hamamlarda ‘Granikaion Hamamları’ olarak geçmektedir. Bu kitabelerde, sıcak suyun şehir için önemli olduğu ve şifa dağıtan suyun insanlara sunulması için yardım yapan yönetici ve kişilerin isimleri belirtilmektedir. Antik çağlardaki isimleri Asepsus ve Artemea olan ilçe; tarih boyunca çeşitli medeniyetlere de ev sahipliği yapmıştır. Bu nedenle Gönen, oldukça zengin bir kültürel ve tarihi mirasa sahiptir.MÖ 14. yüzyılda bir köy olarak kurulduğu tahmin edilen ilçede; Osmanlı dönemine kadar, Truvalılar, İyonlar, Lidyalılar, Persler, Helenler, Bergama krallıkları ile Roma ve Bizans devletlerine ait halkların yaşamlarını sürdürdükleri tahmin edilmektedir. Uzun süre Bizans yönetiminde kalan bölge, 13. yüzyılda Anadolu Selçuklularının eline geçmiş, bu Devletin dağılmasından sonra Karesi Beyliği yönetiminde kalmış ve nihayet 1334 yılında Osmanlı idaresine katılmıştır.
İlçe; Osmanlı hâkimiyetine girmesinden sonra, Bolu yöresinden gelen Akçaali, Rüstem ve Malkoç beylerine ait aşiretlerin yerleşimiyle, eski Artemea şehrinin kalıntıları üzerinde, 14 yüzyıl başlarında oluşmaya başlamıştır.1859(H. 1275) yılında Kırım ve Kafkasya’dan, 1877-1878 (H. 1293) yılında Rumeli ve Balkanlar ile Kafkaslardan gelen göçmenlerle nüfus artmış ve yeni mahalleler kurulmuştur (Plevne, Tırnova, Reşadiye). Göçle gelenlerin bir kısmı ilçe merkezine yerleşirken büyük bir bölümü köylere yerleşmiştir. 1382 yılına kadar Erdek Kazasına bağlı iken, 1398 yılında da müstakil kaza haline gelmiştir.
1881 de ilçe olan, 1885 yılında belediye teşkilatı kurulmuştur. Gönen; 1920'de Yunan işgaline uğramış, 6 Eylül 1922'de düşman işgalinden kurtarılmıştır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)