Güney Marmara Bölgesi, Misyalılar ve Bölgenin Kısa İlkçağ Tarihçesi
Yaklaşık
olarak Kuzey Batı Anadolu’yu ve Trakya‘nın tümünü kapsayan Marmara bölgesinin dört alt bölümünden biri olan Güney
Marmara, başta Marmara ve Ege’deki ulaşıma uygun kıyılar olmak üzere
yüksek verimlilikteki tarımsal üretime uygun arazi sahipliliği nedeni ile Megapol İstanbul’un hinterlandı sayılmaktadır.
Ayrıca Güney Marmara, florasındaki
endemik bitki çeşitliliği ve faunasının benzer doğal zenginliği nedeni
ile de tarih boyunca pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmış bir coğrafya da olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Bu
özellikleri yönüyle, hem bu coğrafyada yaşayanlar, hem de konuya ilgi duyup entelektüel
merakı olanlar için genel bilgi aktarıcı
olan, Bölgenin ismen bilinen ilk
yerleşimcileri Misyalılar’dan itibaren
ele alarak ilkçağ tarihini inceleyen,
ancak kısa olan bir makale hazırlamak yerinde bir girişim olacaktır.
Tarih
hakkındaki bilgilendirmeye geçmeden önce, Bölgenin
fiziki olarak durumu ve sınırlarının geçtiği yerler hakkında coğrafi bir değerlendirme yapmak gerekir
diyorum.
Coğrafya, insan
ve insan yapısı olgularla doğa arasındaki fizik temelli ilişkileri betimleyen ilk
bilim dalı olarak bilgi tabanını her
şeyden önce doğanın iklim ve yüzey şekillerinden başlayarak inşa ettiğinden, bölge kavramı da havza, deniz, göl, nehir, dağ, ova ve iklim gibi olguların yarattığı doğal sınırlar esasına
dayandırılarak belirlenir.
Bu
kapsamda şimdi konuya coğrafi mahiyetten bakarak Güney Marmara’nın Wikipedi’de
bölgede dört il olarak verilen tanımındaki
yanlışı düzelterek sınırlarına göz atalım (*).
“Güney
Marmara, Marmara Bölgesi'nin güneyini
teşkil eden Yalova, Bursa, Balıkesir, Çanakkale ve Bilecik illeriyle, bu
illerin ilçeleri için kullanılan coğrafi bir terim.
Öte
yandan, alt bölümlemelerin sınırlarının
çiziminde iklimsel bakış ile ilgisi olmayan idari bölümlerin de kaçınılmaz olarak sırırları belirlediği görülmektedir.
Nitekim bu doğrultuda Bilecik’in İç Anadolu’ya yakın yöresi ile Balıkesir üçgeninin güney doğu ucu olan
Dağlık yöresi daha çok Karasal iklimli olmalarına rağmen birer
idari parça olarak Güney Marmara
bölümüne dâhiller.
Güney Marmara
kıyıları bol miktarda küçük, zengin ve doğal güzellikte olan yerleşim yerlerine sahiptir. Bu yerleşimler başta
İzmir metropolü olmak üzere Ege bölgesi
ile sıkı ilişki içerisinde olaraktan kara ve deniz yoluyla da İstanbul megapolü ve Trakya’yı birbirine bağlar. Marmara denizi ise bu bölgeleri ayırmak
yerine ucuz deniz taşımacılığın yapıldığı bir köprü gibidir.
Arkeolojik araştırmalar gösteriyor ki, Güney Marmara’nın Çanakkale ile Balıkesir
illerini içine alan Batı kısmı Tarihöncesi’nde Kalkolitik çağın sonlarına doğru Balkanlar‘dan gelen göçmenlerin yerleşimi için kuvvetle tercih
edilen bir yer olmuştur. Özellikle Güney Doğu Avrupa’yı kuzeyden baskılayan
istilacı başıbozuk budun göç hareketlerinin
etkisi ile Balkanlar‘da yerleşik ve
üretken olan topluluklar Çanakkale
Boğazı üzerinden Güney Marmara’ya
geçerek burayı kendilerine yeni mekân tutmakla bu baskıdan kurtulmayı
bilmişlerdir.
Yakın Doğu’dan başlayarak Kuzey Batı Anadolu'ya
doğru gelen baskıcı budun
hareketlerindeyse Güney Marmara Bölgesi’nin
yerleşikleri Trakya ve Balkanlar’a geçip eski yurtlarına yeniden
yerleşerek bu kez Doğu’dan gelen baskıdan
kurtulmuşlardır.
Bu budunlar göçü şeklinde kuzey-güney veya tersi yönde olan yüzlerce hatta belki de bin yılı bulan sürelerde
olan bu periyodik gidiş-gelişlerin Tarihöncesi’nin
Neolitik ve Kalkolitik çağlarında çok kez tekrarladığını söylemek herhalde
kehanet olmasa gerekir.
Yazılı
tarihin Tunççağı‘ndan sonra Misya diye anılan bölge Truva ketinin egemenliği altındaki etki
alanının içine girmiştir. Batı Güney
Marmara’da bu döneme ait en önemli arkeolojik buluntu yerleri Balıkesir’in Babaköy ve Ovabayındır ören yerleri ile Yortan (Bostancı) mezarlığıdır. Tarihin bu dönemine yönelik
bilgileri özetle Balıkesir’in
sitesinden biraz değişiklikle alıntılayalım (**):
Truva kentinin bilinen ilk sakinleri Miziler ya da Mis
ismiyle anılan Misyalılardır.
Bölgeye isimlerini veren Mis’ler Frigler’le aynı kökten olup beyaz ırkın
önemli bir kısmını teşkil eden Aryanların
Pelaj şubesine mensupturlar. Pelajlar’ın tarımda oldukça ileri
oldukları bilinmektedir.4 Bağımsız bir devlet kuramayan Misyalılar,tarihleri oyunca Hitit, Frig, Pers, Makedon ve Bergama Krallığı egemenliği altında yaşamışlardır.
Bölge Hitit
İmparatorluğu döneminde ise Assua olarak
adlandırılmıştır. Muhtemelen M.Ö. 1200
yıllarında ortaya çıkan ve Truva’nın
yıkılması ile başlayan deniz kavimleri göçüyle bölgeye Trak boyları yerleşmiştir.5 Demirçağı olarak bilinen bu dönemin ortalarında hâkimiyet Lidya Devleti’nin elinde bulunmaktaydı.
Aynı dönem içinde ise kıyı bölgeler Grekler
tarafından kolonize edilmişti.6 M.Ö. IV. Yüzyıldan itibaren bölge Pers istilasına uğramıştır. Bu dönemde Misyalılar sık sık ağır vergiler nedeniyle isyan etmişlerdir. Pers hükümdarı III. Darius tarafından Pergamon
( Bergama) satraplığına bağlanan bölge, M.Ö.
334 yılından sonra ise Büyük İskender’in yani Makedon Krallığı`nın egemenliği altına girmiştir.
Bu dönemde bölge
Misya olarak anılmaya başladı.7 Misya olarak adlandırılan bu bölgenin Küçük Asya kısmında yer almaktadır. Başlıca yerleşim yerleri ise, Sizik (Kizikos, Belkız), Lampeseak (Lâpseki), Perkos (Prigos, Ayvalık Büyük Maden
Adası), Miyopolis (Mihaliç,
Karacabey), Artema (Gönen), Zeleya ( Sarıköy), Artas (Erdek) ve Panormos
(Bandırma) dur.
Büyük İskender’in ölümü üzerine Bergama
Krallığı hâkimiyetinde kalan bölge daha sonra Roma İmparatorluğu`nun Anadolu’daki
ilk eyaleti olan Küçük Asya’ya (Asia
Minor) bağlanmıştır. Nihayet bu dönemde Güney
Marmara’da Balıkesir de kent kimliği
kazanmıştır. İmparator Hadrianus’un
(M.Ö. 117–138) Balıkesir ovası’nda (Apias Pediun) geçirdiği başarılı bir ayı avı
sonrası, bu av anısına bir kent kurulmasını emretti. Kurulan kente İmparatorun
ismine atfen Hadrianoutheria (Balıkesir) adı kondu.8 Kent kuruluşu sonrası kısa sürede
sikke darbı gerçekleştirildi.9
M.S. 395’de Roma imparatorluğu’nun ikiye ayrılmasıyla kentin idaresi Doğu Roma’nın devamı olarak Bizans’a geçti. Bu dönemde kent piskoposluk merkezi haline gelmiştir.
Güney Marmara’nın en
önemli ulaşım kapısı Bandırma’nın İlkçağ tarihçesine bakışı da gene Wikipedi Bandırma sayfasından
alıntılayarak yapalım(***):
Tarihte
Kizikos, Panderma, Panormos
gibi adlar alan Bandırma çok eski bir yerleşim merkezidir. Kuruluşu hakkında
kesin bilgi olmayan Bandırma'nın Kizikos'ta
yapılan kazılarda bulunan bir lahitten İÖ. VIII-X yüzyıllar arasında kurulduğu
düşünülmektedir. Bandırma ilk başta Misya bölgesi sınırları içerisindeydi. Bu yıllarda adı,
"güvenilir liman" anlamına gelen Panormos idi. MÖ 334'te Büyük İskender,
Perslerin
elinde bulunan bölgeyi kendi devletinin sınırları içine kattı. İskender'in
ölümünden sonra bölge Romalıların eline geçti. Bandırma Roma
İmparatorluğu'nun 330 yılında ikiye ayrılmasından sonra 1076'da
Selçuklu Kutalmış Bey
tarafından ele geçirilene kadar Doğu
Roma İmparatorluğu'nda kaldı
___________________
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder